Siyasetle ekonomi arasındaki şüphesiz sıkı bir ilişki var. Son dönemde Türkiye'nin Rusya ile arasının açılmasının ardından gaz ithalatı için dikkatler alternatif ülkelere ve alternatif kaynaklara yöneldi. Türkiye ilişkiler bozulmadan önce gaz ihtiyacının %55'ini Rusya'dan sağlıyordu. Ayrıca Türkiye doğal gaz ihtiyacının %18'ini İran'dan, %12'sini Azerbaycan'dan boru hatlarıyla geri kalan kısmını ise Cezayir ve Nijerya gibi ülkelerden ve piyasadan likit olarak (LNG) sağlıyor.
Türkiye, enerjide dışa bağımlılığı yüksek olan bir ülke konumunda bulunuyor. Bu sebeple Rusya ile bozulan ilişkilerin ardından Rusya ile enerji bağlarımızı hemen koparamıyoruz.
Azerbaycan ile yürütülen TANAP projesi, bazı ülke ve piyasadan satın alınan LNG ve İsrail Leviathan gaz sahası ortaklarıyla yürütülen görüşmeler Rus gazına aranan alternatiflerin birkaç örneği olarak sayılabilir.
Leviathan gaz sahası ortakları Türkiye ile 2 milyar USD'lik gaz sevkiyatı hususunda görüşmelerin yürütüldüğünü açıkladı. Yani Rusya ile Türkiye'nin arasının bozulması her konuda olmasa da Türkiye-İsrail ilişkilerinin kısmen iyileşmesine neden oldu.
Doğalgaz sadece evleri ısıtmak ve yemek pişirmek için kullanılmıyor. İthal edilen doğalgazın neredeyse yarısı rafineriye girerek elektriğe dönüşüyor. Doğal gazdan üretilen elektriğin büyük bir kısmı ise sanayide kullanılıyor. Aslında elektrik üretiminde doğal gaz kompozisyonunun azaltılması da Türkiye'nin Rusya'ya olan doğalgaz bağımlılığını azaltabilecek bir gelişme.
Azerbaycan'ın tedarik edebildiği gazın sınırlı olması, İran gazının pahalı olması ve Türkiye'nin LNG depolama tesislerinin yetersiz olması Rusya'ya olan enerji bağımlılığını artıran faktörler. Bu noktada LNG cinsi petrol ithalatı esnekliğine kavuşma açısından stratejik stok depolarının kurulması gerekiyor. Örnek vermek gerekirse ABD'nin ham petrol stokladığı tesisleri var. Şöyle ki 11 Mart 2016 tarihiyle biten haftada ABD ham petrol stokları 523 milyon varile yükseldi. Türkiye'nin de LNG tipi gaz depolamak için bu şekilde büyük tesisler kurması Türkiye'nin lehine olabilir.
Rusya ile ilişkilerin bozulması Türkiye'nin yumuşak karnı olan enerji probleminin tekrar dikkatleri celb etmesine neden oldu. Bu gerçeğin tekrar göz önüne gelmesi bir noktada olumlu bir gelişme (bir musibet bin nasihatten iyidir) olarak değerlendirilebilir. Zira en büyük enerji tedarikçimiz Rusya ile ilişkilerimizin bozulması alternatif enerji kaynaklarına geçişi hızlandıracak bir gelişme. Ben bu noktada nükleer enerji projelerinin yoğunlaştırılması taraftarıyım. Şimdiye kadar nükleer enerji tesislerinin yapılmaması Türkiye'yi enerjide dışa bağımlı bir hale getiren sebeplerden bir tanesidir.
Gelişmiş ülkeler enerji ihtiyacının büyük bir kısmını nükleer enerjiden sağlıyor. Örneğin Fransa enerji ihtiyacının %80'ini nükleer santrallerden üretiyor.
Cari işlemler dengemizin açık vermesindeki en büyük neden enerjiye bağımlı bir ülke olmamızdan kaynaklanıyor. Yani başka yollardan (ihracat, turizm, işçi dövizi vs.) kazandığımız dolarları enerji almak için tekrar yabancılara vermek durumunda kalıyoruz. Hatta milli tasarruflarımız enerji ithalatı için yetersiz kalıyor. Bu nedenle enerji ithalatını gerçekleştirmek için enerji ithalatından kaynaklanan borcumuzu yine yabancı kaynaklarla (yabancılardan borca petrol/gaz alıyoruz) fonluyoruz. Enerji bağımlılığı cari açığı artırıyor, artan cari açık ise ülkemizin borçluluğunu artırıyor. Neyse ki son dönemde düşen enerji fiyatları cari işlemler dengesinin iyileşmesini sağladı. Yani konjonktür bir taraftan işimizi zora sokarken bir taraftan Türkiye'nin yardımına koştu.
CARİ AÇIK |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder