Küresel ekonomi bazı sebeplere bağlı olarak zaman zaman yavaşlayabilmektedir. Ekonomilerde yavaşlama gözlenmesi halinde ise merkez bankaları devreye girmekte ve ekonomiyi harekete geçirecek para politikası uygulamaktadır. Global merkez bankaları ekonomiyi desteklemek adına para politikalarını gevşetmekte ve piyasaya daha uygun maliyetli fonlar sunmaktadır. Bankaların kaynaklarını genel olarak bankaların yatırımcılardan topladıkları mevduat, merkez bankasından sağladıkları borçlar ve ihraç ettikleri menkul kıymetler oluşturmaktadır. Bu noktada bankaların merkez bankası haricinde uygun fonlar bulamamaları halinde bankalar, merkez bankalarının düzenlediği repo ihalelerine katılmak suretiyle borçlanabilirler. Merkez bankaları, finansal kurumlar için son kredi mercii (lender of last resort) fonksiyonunu yerine getirir.
Merkez bankaları, para politikalarını yönetirken kısa vadeli faiz oranlarını kullanmaktadırlar. Merkez bankalarının kısa vadeli faiz oranlarında artırıma gitmesi para politikasında sıkılaştırma, faiz oranlarında indirime gitmesi ise para politikalarında gevşeme manasına gelmektedir. Ulusal parası dünyaca kabul gören ülke merkez bankalarının politika hamleleri, diğer ülkelerin para politikalarını da etkilemekte, yanlış verilen para politikası kararları küresel krizlere dahi neden olabilmektedir. Nitekim 2001 krizinin ardından Amerikan Merkez Bankası (Fed), politika faizini hızla artırmış ve para politikası değişimi 2007-2008 yılları arasında patlak veren konut krizini (subprime mortgage) beslemişti. Krizin ardın Fed hızlı bir şekilde faizleri indirmeye başlamış ve uzun bir dönem politika faizini 0 seviyesine yakın bir düzeyde tutmuştur. Bu dönemin sonunda ABD ekonomisi resesyondan çıkmış ve krizin ABD ekonomisi üzerinde yarattığı tahribat büyük bir oranda giderilmiştir. Ayrıca Fed, düşük faiz politikasına ek olarak varlık alım programı açıklamış ve bilanço büyüklüğünü 4,5 trilyon dolar düzeylerini ulaştırmıştır. Ancak Fed'in uyguladığı genişlemeci politikalar enflasyon düzeyini %2 olan hedefe ulaştırmaya yetmemiş, petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarında gözlenen düşüşler deflasyon riskine yol açmıştır.
Enflasyonun düşük seviyelerdeki seyrini koruması ve küresel ekonomiye yönelik belirsizlikler ABD'nin faizleri artırma konusunda daha fazla düşünmesine yol açmaktadır. Çünkü küresel ekonominin toparlanmaması halinde atılabilecek yanlış adımların bir başka krize yol açabilecek olma ihtimali, para politikası adımlarının daha ihtiyatlı uygulanmasını gerektirmektedir. Finansal piyasalardaki bulaşıcılık riskinin küreselleşmenin hızlanmasına bağlı olarak artması, krizlerin domino etkisiyle dünyaya yayılmasına neden olmakta ve ekonomi üzerindeki yıkıcılığı artmaktadır. Bu noktada küresel finansal sistemdeki entegrasyonun güçlendirilmesi için adımlar atılmalı ve bütün merkez bankaları daha koordineli bir şekilde hareket etmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder